Elçi: Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı

Amed Baro Başkanı Tahir Elçi, Öcalan'ın sunduğu "Hakikatleri Araştırma Komisyonu"nun 30'a yakın ülkede kurulduğunu ve birçok ihtilafın çözümünde katkısının olduğu bir mekanizma olduğunu söyledi.

Amed Baro Başkanı Tahir Elçi, Öcalan'ın sunduğu "Hakikatleri Araştırma Komisyonu"nun 30'a yakın ülkede kurulduğunu ve birçok ihtilafın çözümünde katkısının olduğu bir mekanizma olduğunu söyledi.

Newroz'da okunan mesajla Kürt siyasetinin çalışmalarında yeni bir döneme girdiğini belirten Elçi, "Gençleri ekonomik, siyasal, kültürel ve politik aktivitelere ve bu alanda yapılanmaya, katkı sunmaya, bu alandaki aktivitelerde yer almaya çağırıyor. İyi niyetli ortalama bir okuma ile Sayın Öcalan’ın amacını ve stratejisini anlamak için yeterlidir" dedi. Elçi, açıklanan mesajda hem devletin hem de hükümetin mutlu olması gerektiğini belirterek, Öcalan'ın elinin güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü yolunda Newroz'da okunan mesajının ve mesajda yapılan çağrıyı dev bir adım olarak gördüğünü kaydeden Baro Başkanı Elçi, 2013'te okunan mektubun esaslarında da Kürt sorununda siyasetin devreye girmesinin talep edildiğini belirterek, "Burada silahın bir enstrüman olarak devreden çıkması, demokratik araçların devreye girmesi isteniyordu. Bunlar siyasettir, seçimlerdir. Demokratik gösteriler, yürüyüşler, ifade özgürlükleri, örgütlenme özgürlüğü gibi araçların esas alınması isteniyordu ancak bu strateji iki yıl içinde bir türlü hayata geçmedi" dedi. 

TARİHİ BİR ADIM ATILDI

"2012 yılının sonlarında ve 2013 yılının başlarında devlet yetkileri ile Sayın Öcalan arasında bir fikirsel mutabakata ulaşıldığını anlıyoruz" diyen Elçi, "Önemli olan her iki tarafın da mutabakatın hayata geçmesi için gerekenleri yapmalarıydı. 21 Mart 2015 Newroz’unda Öcalan, Türkiye ve Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek ve herkesin yeni bir hesap yapmasını gerektirecek nitelikte yeni bir açılım yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şartları yerine getirmesi durumunda silahlı mücadeleye son vermek üzere kongrenin toplanması çağrısında bulundu. Bu tarihi bir gelişme ve dev bir adımdı" şeklinde konuştu.

"Sayın Öcalan’ın mektubunun tamamını doğru okuduğumuzda şu sonuç çıkıyor" diyen Elçi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Birincisi, bugüne kadar yürüttüğümüz silahlı mücadelemiz işlevini tamamlamıştır. İki, aynı şekilde sürdürülmesinin de mümkün olmadığı noktaya çıkmıştır. Yine silahların devreye girdiği, yine devlet güçleriyle silahlı güçlerin karşı karşıya gelerek şiddetli bir çatışmanın yaşanacağı bir süreç artık bir kısır döngüdür. Kürt toplumunun demokratik mücadelesinde artık bir yeniliğe yol açmayacaktır. Dolayısıyla yeni dönemin taktik ve stratejisini belirlemek üzere kongreyi toplantıya çağırıyorum. Yeni dönem ifadesi demek ki Öcalan stratejik bir karar almıştır. Kürt siyasetinin çalışmalarında yeni bir dönem başlıyor. Yeni bir dönem girilmiştir. Gençleri artık silah yerine ekonomik, siyasal, kültürel ve politik aktivitelere ve bu alanda yapılanmaya, katkı sunmaya, bu alandaki aktivitelerde yer almaya çağırıyor. İyi niyetli ortalama bir okuma ile Öcalan’ın amacını ve stratejisini anlamak için yeterlidir" dedi. 

ERDOĞAN'IN NEGATİF YAKLAŞIMINI ANLAŞILIR BULMUYORUZ

Newroz'da okunan mesajın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarına anlam veremediklerini kaydeden Elçi, "Bir yandan Irak'taki gelişmeler bir yandan Suriye'deki gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda ve öte yandan dünyanın en büyük kitlesel gerilla hareketini yöneten, bünyesinde barındıran ve 30 yıldır çetin bir silahlı mücadeleyi istikrarlı bir şekilde yürüten silahlı bir hareketin liderinin bu tarihi ve dev adımı attığı bir dönemde, sürecin baş aktörlerinden biri olduğundan kuşku bulunmayan Sayın Cumhurbaşkanının, çok sıradan adımlara açıkça kamuoyu önünde muhalefet ederek, gündemi başka tarafa çekmesi ve bu kadar pozitif bir gelişmeyi negatif bir mecraya çekmesini biz anlaşılır bulmuyoruz" şeklinde konuştu.

DEVLET VE HÜKÜMET ASLINDA MUTLU OLMALI

Yaşanan son gelişmelerden hem devlet hem de hükümetin aksine mutlu olması gerektiğini belirten Elçi. "Cumhurbaşkanının hem Dolmabahçe mutabakatı olarak ifade edilen 10 maddelik metne hem de İzleme kuruluna muhalefetini ve bu süreci başka bir tartışmaya çekmesini yanlış buluyoruz" dedi. 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "İzleme kurulu bizim kırmızıçizgimiz değildir" açıklamasını son derece isabetli ve yerinde bir açıklama olarak gördüğünü belirten Elçi şunları söyledi: "Açıkçası altyapısı iyi oluşturulmadan, nasıl bir işlevi, fonksiyonu yerine getireceği iyice anlaşılmadan oluşturulacak bir izleme kurulunun ben yararlı olacağına inanmıyorum. 10 maddelik bir genel çerçeve ortaya konulmuş ama bu 10 maddenin somut bir yol haritası ortaya çıkmamıştır. İkinci olarak hem silahsızlanma hem de silahsızlanmaya paralel olarak silahsızlanmanın hukuksal altyapısını, silahsızlanmanın hazırlığı için oluşturulacak hukuksal bir altyapı da henüz yok. İlgili bir yasal düzenleme TCK ve ilgili yasalarda olmadan, geri çekilmenin veya silahların devreden çıkarman adımları, detayları, ona ilişkin hukuksal hazırlık... silahları bırakacaklar, nereye gidecekler? Nasıl demokratik yaşama katılacaklar buna ilişkin bir planlama olmadan bu izleme komitesi salt izleyecekse ve bunun fonksiyonu sadece hakemlik ise bile böyle bir durumda bu izleme kurulu mu izleyecek? Hali hazırda izleyecek bir şey yok ortada. Belki sadece İmralı'da devlet yetkilileri ile Öcalan'ın görüşmelerine tanıklık edecek. İzleme kurulunun tek fonksiyonu bu olmamalıdır. Zaman zaman hem Kürt siyasi hareketi hem de hükümet çevrelerinden oluşturulacak izleme komitesinin taraflara yardımcı, kolaylaştırıcı olacak, aynı zamanda hakemlik yapacak bir fonksiyona sahip olması düşünülüyor. Eğer öyleyse o zaman buna uygun bir profil oluşturmak lazım. Uluslararası devletlerin, kurumların bu işin içinde olması illa şart değil. Bizim gibi çatışmalı süreçlerden geçmiş ve silahlı toplumsal ihtilafların çözümüne çok ciddi katkıları olmuş tecrübeleri, birikimleri olan ve uluslararası arenada saygınlığı olan en az bir uzmanın böyle bir izleme kurulunda olması gerekir. Bu çözümü yerli olmaktan çıkarmıyor veya meseleyi uluslararasılaştırmıyor, başka bir tarafa çekmiyor. Bu sorunun çözümüne ciddi bir katkı olur. Dünyanın birçok ülkesinde silahlı ihtilafların çözümünde arabuluculuk yapmış, izleme kabiliyeti yapmış dolayısıyla buradan deneyimi, saygınlığı olan bu tür aksakallılardan en az bir kişinin orada olması gerektiğini düşünüyorum. Son 30 yıllık çatışma sürecine paralel yaşanan hukuksal ya da yasal süreci çok iyi bilen ve Türkiye'deki yasal düzenlemeleri ve anayasal sitemi çok iyi bilen bir uzmanın olması gerekir ki konuşulanların ne anlama geldiği, ortaya konan çerçevenin neyi ifade ettiğini bilsin, bu anlamda hem toplumu aydınlatsın hem de taraflara yardımcı olsun. Bu çatışma döneminde insan hakları ihlallerini, insanlığa karşı işlenen suçları, sivillere karşı işlenen suçları bilen bir insan hakları uzmanının mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Bu meselenin bir askeri tarafı var. Gerillanın silahsızlanma, geri çekilme, silahların devreden çıkarılması süreci… Mutlaka bu konuda da askeri konularda asgari bir uzmanlığı olan birilerinin olması lazım. Bu mesele aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik yanları olan bir süreçtir. O olmadığı takdirde muhtemelen bunlarda olmayacaktır. Dolayısıyla gerçekten Türkiye'deki soysal, kültürel iklime ve arka plana hakim uzmanların olması gerekiyor. Bu sorunun çözümünde ihtiyaç duyulan, düzenlemelerin ve adımların atılacağı her alanda hakim olan birer uzmanın olması gerekiyor. Sayı ön görmem ama sadece akil insanlardan oluşacak 5-6 kişilik bir heyetin sağlıklı bir yapı olamayacağını düşünüyorum.

Kürt siyasi hareketi güven unsuru nedeniyle o konuşulanları izlemek için, onun selameti bakımından öncelikli kaygısı o belki, meşru bir kaygıdır. Hükümette sanki bu sürecin ilerlemesi için biraz da Kürt siyasi hareketinin bu kaygısına sadece bir cevap vermek için ama daha çok kendi kontrolünde olabilecek ya da daha çok kendisine yakın isimlerden bir izleme heyeti oluşturmaya çalışıyor. Bunun sağlıklı ve yaralı olacak bir yapı olamayacağını düşünüyorum."

HAKİKATLERİ ÇÖZÜM KOMİSYONU DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİNDE HAYATA GEÇTİ 

"Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nu çözüm süreci bağlamında yıllar önce Sayın Öcalan bunu gündeme getirmişti" diyen Elçi, bu mekanizmanın dünyanın birçok bölgesinde, birçok ihtilafın çözümünde katkısının olduğunu, özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti başta olmak üzere 30'a yakın ülkede kurulduğunu söyledi. Türkiye'de çok ağır suçlara rağmen, binlerce faili meçhul cinayet, gözaltında kayıp, işkencede ölüm, sivillere karşı ölümler olduğunu kaydeden Elçi, "Her iki tarafında hukuka aykırı uygulamaları olmuştur. JİTEM'in yaptıkları bütün bu süreci gerçekten objektif bir biçimde hakikatin ortaya çıkmasında ve bu toplumun son 30-40 yıllık süreçte yapılanları ve hakikatleri öğrenme hakkı vardır. Adalete ulaşma, adil yargılanma, tazminat gibi hakların yanında artık hakikati öğrenme hakkı var toplumun. Ne yazık ki Türkiye'deki adli mekanizma hakikati ortaya çıkarmada başarısız oldu. Bırakın geçmişte, 90'lı yıllarda, Roboski'yi ve birkaç gün önce öldürülen çocukların bile hakikatlerini bile ortaya çıkartmaktan aciz bir yargıyla biz karşı karşıyayız. Dolayısıyla bir hakikat komisyonunun toplumun sürece olan güveni ve bir sosyal barışın tesisinde adaletin hakikati öğrenme yanıyla pozitif fonksiyonunu yerine getirecektir. Ceza soruşturmaları konusunda çok uzmanlığı olan hukukçular komisyonda yer almalıdır. Ceza hukuku konusunda uzman, özellikle son 30 yıllık olaylara uzman birilerinin olması gerekiyor. Akil İnsanlar Heyeti içerisinde böyleleri varsa elbette ki olmalıdır. Parlamentoda bu nitelikte parlamenterler mutlaka yer almalıdır ama buradaki çerçevede yalnızca Akil İnsanlar Heyeti ve parlamenterlerle sınırlı olmamalıdır. Öcalan ile devlet heyeti bu konudan uzlaşmışlarsa o zaman bu iki çerçeve ile sınırlı bir Hakikat Komisyonu üzerinde anlaşmışlarsa bu çerçeve içinden oluşabilecek en iyi komisyonu oluşturmak lazım" şeklinde konuştu. 

SÜREÇ, İSTİHBARAT YETKİLİLERİYLE GÖRÜŞMELERLE SINIRLI KALSIN İSTENİYOR

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izleme heyetine ilişkin sözlerinin bazı çevrelerce 'seçim hesabı yapıldığı' şeklinde değerlendirildiğini ancak buna katılmadığını belirten Elçi, "Şüphesiz ki seçiminde etkisi var ama Sayın Cumhurbaşkanının zihninin arkasında biraz da kendisinin de hayal ettiği çözümü ele veren bir bakış açısı da ortaya çıkıyor" dedi.

Erdoğan'ın 'devletin istihbarat örgütü gidiyor görüşüyor, bu süreç bu çerçevede, bununla sınırlı kalarak devam etsin' dediğini kaydeden Elçi şunları söyledi:  "10-15 kişilik bir izleme heyetinin bir felaket olacağını, Öcalan'ın meşruiyetini güçlendireceğini ve Öcalan'ın meşruiyetini çok büyük bir felaket olarak görüyor Sayın Cumhurbaşkanı. Bunu da isabetli bir görüş ve çözüm sürecinin geleceği bakımından tehlikeli görüyorum. Bu kadar büyük bir meseleyi, yıpratıcı ve ağır manevi sonuçları olan, 50 bine yakın insanın ölümüne yol açan bir silahlı süreci sona erdirecek bir hareketin lideriyle bunu barışçıl bir sonla sonlandıracaksa ve Newroz'da somut bir şekilde tarihi adımı da atmışsa, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı silahlı mücadeleye son vermek üzere kongreyi toplantısının da resmi bir Kürt siyasi hareketinin resmi organının resmi kararına dönüşsün gibi artık geri dönülmez bir çağrıda bulunmuşsa ve hala Cumhurbaşkanının Öcalan'ın meşruiyetinden çok büyük kaygı duyuyorsa bu da yanlıştır. Bunu anlaşılmaz buluyoruz. Sürecin geleceği açısında tehlikeli bir bakış açısı olarak görüyoruz."

ANAYASAL EŞİT YURTTAŞLIK

Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın tek bir etnik grup, Türklük üzerine inşa edildiğini ve tek bir etnik tanım üzerinden kaleme alınarak milliyetçilikten ziyade ırkçı bir anlayışla kaleme alındığına dikkat çeken Amed Baro Başkanı Tahir Elçi, bu ayrımcı, ırkçı ve Türkiye'nin sosyal gerçekliğini yadsıyan anlayışın Anayasa metninin tamamına sindiğini söyledi. Bunun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünü 'Türk' olarak kabul ettiğini ve bu bakımdan sosyal realiteyi yadsımasının yanı sıra inkar, rendice edici ve ayrımcı bir tanımlama olduğunu belirten Elçi, "Anayasa'nın etnik referanslardan arındırılarak nötr ve objektif bir Anayasal vatandaşlık tanımının yapılması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkesin vatandaş olduğu bu anlamda Türk, Kürt, Arap veya Ermeni ayrımı yapmayan, vatandaşlarını objektif bir kriterle ve vatandaşlık yükümlülükleriyle kendisine bahis eden bir vatandaşlık terimi anlayışı. Bu da çağımızın modern demokratik devletlerin neredeyse tamamının ortak bir tanımlamasıdır. Bence bu da Kürt siyasi hareketinin çok gerçekçi ve rasyonel bir önerisidir. Irak Devleti'nin resmi dilleri Arapça ve Kürtçe'dir, diğer dillerde kendi bölgelerinde kullanılırlar biçimindedir. Anayasal güvence bakımından Kürt ibaresinin olmasının gerekli olduğunu düşünüyorum ama geldiğimiz noktada Türkiye'deki Kürt siyasi hareketi artık mutlaka Anayasa'da yer almasından vazgeçmiş nötr bir vatandaşlık tanımlaması noktasına gelmiştir. Dolayısıyla devlet ve hükümet yetkilerinin bu öneriden memnun kalmaları gerekmektedir. Benim bildiğim kadarıyla AK Parti'nin Anayasa uzlaşma Komisyonu'na gönderdiği vatandaşlık tanımı da Anayasal Vatandaşlık tanımıdır. Dolayısıyla burada bir ihtilaf yok" şeklinde konuştu. 

ÖCALAN'IN ELİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİR

Silahların deklarasyonda dile getirilen şartların yerine getirilmesi sonrasında bırakılması kararını yerinde bulduğunu ve 40 yıldır silahlı mücadele veren bir harekette bunun hayata geçirilmesini düşünülmesinin önemine vurgu yapan Elçi, şunları söyledi: "O zaman Sayın Öcalan'ın bu çabasına yardımcı olacak, elini güçlendirecek adımların atılması gerekir. Zaten Hükümetin Öcalan'ın elini güçlendirmeye çalışması gerekir. Silahlı mücadelenin bırakılması düşüncesinin zihinlere yerleşmesi için aslında hareketten çok hükümetin Öcalan'a yardımcı olması gerekiyor. Dolayısıyla onun işini kolaylaştıracak adımlar atması gerekiyor. Geri çekilme ve silahların bırakılması durumunda bu güçlerin nasıl gelip demokratik siyaset yapacağına ilişkin hukuksal bir altyapı yapılması hazırlığı başlatması gerekiyor" dedi.